Dünya’nın son 15 yılını düşündüğü­müzde, insanlığın zor bir dönem­den geçtiğine şahitlik ediyoruz. Bir diğer yandan da teknolojik gelişmelerle geldiğimiz noktada insan hayatını kökten değiştirecek zamanların başlangıcındayız.

2010 yılından sonra bölgedeki dengeleri yerle bir eden Arap Baharı, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, ülkemizdeki darbe girişi­mi, tüm dünyanın üzerine çöken Covid-19 salgını ve devamında patlak veren yüksek enflasyon, eko­nomik kriz dönemi, küresel iklim krizinin sonuç­larını her geçen gün hayatlarımızdaki etkisinin artması, Türkiye’de yaşadığımız korkunç deprem felaketi ve İsrail-Hamas Savaşı ile Gazze’deki in­sanlık dramı ve son olarak Suriye’de Esad devri­nin sona ermesiyle başlayan yeni dönem… Elbet­te ki bu zor dönemin 2024’te sona ermeyeceğini ve hayatlarımızın daha kolay olmayacağını baştan beri biliyorduk. Ipsos’un Global Advisor Araştır­ması sonuçlarına göre 33 ülkede vatandaşların yüzde 65’i “2024 ülkem için kötü bir yıldı” diyor. Bu yıl geçen yıllara oranla daha iyimser bir tablo hakim olduğunu atlamamak lazım. Bu oran geçen yıl yüzde 70, ondan önceki yıl ise yüzde 73’tü. İn­sanlık yavaş yavaş da olsa kötümserlikten uzakla­şıyor. 33 ülke genelinde her 10 kişiden 7’si (yüzde 71’i), 2025’in geride bıraktığımız yıldan daha iyi olacağı konusunda iyimser olduğunu söylüyor. Bu oran 2022’den (yüzde 65) daha yüksek, ancak pandemiden önce görülen pozitiflik seviyesinin altında, o zamanlar her 4 kişiden 3’ü gelecek yılın daha iyi olacağını düşünüyordu.
“Gözlerdeki ışıltı” tüketici güveni demektir

Türkiye’de ise 2025 yılının 2024’ten daha iyi ola­cağı konusunda, iyimser olanların oranı yüzde 59. Ülkemiz için 2024’ün kötü bir yıl olduğunu düşünenlerin oranı, ülkeler ortalamasına göre daha yüksek (yüzde 83). Son yıllarda ülkemizin en önemli gündemi ekonomi, daha spesifik olursak yüksek enflasyon. Enflasyon her zaman büyük der­dimizdi, ancak 2000’li yılların başlarında kontrol altına alınmıştı ve gelişmekte olan bir ekonomide kabul edilebilir seviyeye indirilmişti. Covid-19 sal­gınından sonra enflasyon tüm dünyada yükselir­ken, bu duruma ek olarak ülkemizde uygulanan ve sonra vazgeçilen kararlarla kontrolden iyice çıktı. Yüksek enflasyonla mücadele dönemlerine geri döndük. Ülkemizin dış yatırım çekebilmesi için gerekli iklimi her yönüyle oluşturmak önemli, bunun için gerekli adımların salt ekonomi temelli değil çok daha geniş bir çerçevede atılması şart. İşin ekonomi boyutuna dönecek olursak elbet­te konunun arz ve talep yönleri var, hem üretim maliyetlerini kontrol etmek, hem de tüketimi ya­vaşlatmak gerekli, tabi bu süreçte kamunun da ta­sarruf yapması kritik. Tüketimin yavaşlaması için harcama kabiliyeti devam eden tüketici kesiminin tasarrufa yönlenmesi, bunun için de ekonominin geleceğine güven duyması gerekiyor. Son yıllarda tüketici güveninin önemini yeniden hatırladık, “gözlerdeki ışıltı esasen tüketici güveninden baş­ka bir şey değil.
Araştırma bir gider kalemi değildir

Ipsos Gündeme Dair Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de her 10 kişiden 7’si önümüzdeki dönemde enflasyonun düşmeyeceğine inanıyor. İşte tam da bu noktada araştırma sektörünün öne­minden bahsetmek elzem. Bu mücadele süreci bo­yunca tüketicinin nabzını tutacak, güven seviyesi­ni ölçecek, eğilimlerini, tercihlerini tespit edecek ve buradan hareketle markalara strateji üretecek olan araştırma sektörüdür. Hissiyata, geçmiş de­neyimlere sonsuz saygı duyuyorum ancak her bir kuruş yatırımın giderek daha da önemli olduğu bir atmosferde kararlara dayanak his ve deneyimle değil araştırma projeleri ile oluşturulmalı. Ve bu temelde araştırma projelerinin gider kalemi ola­rak görülmesinden acilen vazgeçmek gerekli. Şir­ketlerin planladıkları her yeni yatırımın fizibilite analizi içine mutlaka bir araştırma maddesi ekle­meleri gerek, araştırma sonuçlarıyla desteklenme­yen yatırım yapacak lüksümüz yok.

Bu tespitin ardından son birkaç yıl araştırma sek­törü için tatmin edici geçti mi diye soracak olursak maalesef olumlu bir değerlendirme yapmak müm­kün değil. G20 üyesi olarak Türkiye, dünyanın en önemli 20 ekonomisi içerisinde yer alıyor. Ancak ESOMAR 2023 yılı sektör büyüklüğü araştırma­sına baktığımızda Türkiye araştırma sektörü 45. sırada yer alıyor. Araştırma yatırımlarının toplam ülke ekonomisinden aldığı payın azaldığı da çok net bir şekilde ortada. Kendimizi diğer ülkelerle kıyasladığımızda toplam araştırma yatırımlarının nüfusa oranlandığında ortaya çıkan kişi başına araştırma harcaması tutarı Bulgaristan’da 12.35 dolar, Malezya’da 3.09 dolar, Brezilya’da 1.98 do­lar, Türkiye’de ise 0.96 dolar… Hacmi itibarıyla ülke ekonomisinden çok daha büyük bir hızla bü­yümesi gereken sektörümüz, enflasyon seviyesini göz önüne aldığımızda yeterli seviyede büyüyeme­di. Durumu daha net ortaya koymak için sektörün dolar cinsinden performansına da bakabiliriz. 2011 yılında cirosu 196 milyon dolar olan araştır­ma sektörünün 2023 yılındaki büyüklüğü 118.7 milyon dolar. Türkiye ekonomisi 2011 yılından bu yana dolar bazında yüzde 33 büyüyerek 1 tril­yon doları aşarken, araştırma sektörü küçüldü. Bu durum da bizim toplam ekonomideki payımızın giderek küçüldüğünü gösteriyor.

“Ipsos’un Global Advisor Araştırması sonuçlarına göre 33 ülkede vatandaşların yüzde 65’i ‘2024 ülkem için kötü bir yıldı’ diyor. Bu yıl geçen yıllara oranla daha iyimser bir tablo hakim olduğunu atlamamak lazım. Bu oran geçen yıl yüzde 70, ondan önceki yıl ise yüzde 73’tü. İnsanlık yavaş yavaş da olsa kötümserlikten uzaklaşıyor.”
Yapay zeka fırtınası

Araştırmacılar olarak daha güçlü teknolojik alt­yapıları kullanabilmemiz, nitelikli insan kayna­ğını istihdam edebilmemiz için bu tablo pek de yardımcı olmuyor. Buna rağmen büyük bir çaba içindeyiz. Tüm dünyayı kasıp kavuran üretken yapay zeka fırtınası içinde ülkemizin araştırma şirketleri kaynakları kısıtlı olmasına rağmen çok önemli adımlar attılar. Ayrıca sektörümüzde iş yapış biçimlerini yüksek standartlara bağlamak üzere uzun yıllardır uygulanmakta olan Güveni­lir Araştırma Belgesi (GAB) sertifikasyonunda zamanın ruhunu yakalayan çok temelli güncel­lemeler yapıldı. GAB kapsamında devreye alınan kriterlerle özellikle online araştırmalarda çağı yakalayan ve önüne geçen standartlar belirledik. Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) ve Mar­mara Üniversitesi iş birliği ile Yetkin Araştırma Programı’nı (YAP) hayata geçirdik. Pazarlama alanında çalışan tüm profesyonelleri hedefle­yen bu sertifika programı kapsamında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyeleri ve TÜAD üyeleri eğitmen olarak görev yapıyorlar. Hibrit olarak tasarlanan ve her sömestr dört ay sürecek programda amaç; akademinin kalbinde, araştırmaya dair tüm konuların detaylı bir şekilde işlenmesi ve program sonunda bu alanda yetkin­lik kazandırmak.
Hedef yeni yetenekleri sektöre kazandırmak

Toplumları yönetirken güçleri sıralarsak ilk ola­rak yasama, yürütme ve yargı deriz. Sonrasında medya gelir ve beşinci olarak sivil toplumu ka­tabiliriz. Modernleşmiş bir toplumda sivil toplu­mun büyük önemi var. Fransa’da 66 kişi başına bir sivil toplum kuruluşu düşerken, İngiltere’de 72 kişi başına bir sivil toplum kuruluşu düşüyor. Türkiye’de ise 800 kişi başına bir sivil toplum kuruluşu düşüyor. Bir STK’de aktif bir üye olmak için önümüzde bir engel yok. Bu noktada kendi­mize düşen sorumlulukları bilinçli bir vatandaş olarak yerine getirmemiz gerekiyor. TÜAD çatısı altında 2024 yılında en önemli maddelerimizden bir tanesi de mevcut üyelerimizle birlikte aktif bir şekilde çalışmak, araştırma sektörünün gelişmesi için projeler üreterek yeni yetenekleri sektörümü­ze kazandırmak. 2025 yılında da beklentimiz bu projelerimizin başarılı sonuçlarının sektörümüze katkılarının devam etmesi.

0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

®  2025 Araştırıyorum 

Düşünceler

Paylaşmak istedikleriniz mi var?

Gönderiliyor

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?