Sosyal güvenlik sistemi hem bireyleri hayatın getirdiği gelir azaltan gider arttıran sosyal risklere karşı koruyan sistemler bütünüdür. Emeklilik yönüyle AB üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında sosyal güvenlik sistemi cömerttir. Oysa kadınların işgücüne katılımını kolaylaştıracak çocuk, engelli bakım hizmetleri kurumsal değildir ve söz konusu hizmetlere dönük sosyal güvenlik harcamasının toplam sosyal güvenlik harcamaları içindeki miktarı oldukça düşüktür. Türkiye’de yaşlı nüfus oranı (yüzde 8) AB’nin çok altında (yüzde 19,2) iken1, Türkiye’de yaşlılık harcamalarına ayrılan pay (yüzde 48) AB (28) ülkenin üzerindedir. Yine dul ve yetim aylıklarına ayrılan pay ise AB ortalamasının neredeyse iki katıdır. Aile ve çocuk harcamalarında ise söz konusu pay AB’de yüzde 8,55 iken Türkiye’de yüzde 3,12’ye düşmektedir.
Türkiye’de çocuk bakımı ağırlıklı olarak çocuğun annesi tarafından sağlanmakta ve anne çalışma hayatından uzaklaşmaktadır.2 Kurumsal bakım hizmetlerine talep artmakla birlikte kurumsal bakım veren kreş sayısı yetersizdir. 2015 yılı itibariyle 1 milyon civarında kadın çocuk bakımı ile uğraştığı için işgücüne katılamadığını ifade etmektedir. 2015 yılı itibariyle yaklaşık işgücüne katılmayan 260 bin kadın bu tür bakım hizmetleri çok pahalı olduğu için çocuğuna kendisinin baktığını ifade etmektedir. Yaklaşık 900 bin kadın ise çocuğa kendilerinin bakımını kişisel tercih olarak belirtmektedir. Kreş hizmetlerinin ücretlerinin yüksekliğinin ve kreş hizmetlerinin kalitesine güvenmemenin kadını işgücü piyasasından uzaklaştırdığı söylenebilir.
Evlilik ve eşinin isteği ile işten ayrılanların sayısı 2007-2015 yılları arasında yarı yarıya azalmıştır. Söz konusu durum yeni evlenen çiftlerde eşlerin kadının çalışmasına olumlu bakanların sayısının arttığını gösterebilir. En son işten ayrılma nedenini ailedeki çocuğa ya da yaşlıya bakım olarak belirten kadınların sayısı 2007’de yaklaşık 340 bin iken söz konusu sayı 2015’de 476 bine yükselmiştir. 2015 yılında çocuk ve bakım sorumlulukları dolayısıyla çalışma hayatından çekilen kadınların yaklaşık 120 bini 2014 yılında işten ayılmıştır. Yaklaşık her yıl 120 bin kadının çocuk ya da yaşlı bakımı nedeniyle mevcut işlerinden ayrıldığı söylenebilir. Bakım sorumlukları nedeniyle işten ayrılan kadınların yarısından fazlası iki yıldan fazla bir süredir işgücünde değildir.
Yaşlı ve engelli bakımı ile ilgili kurumsal bakım hizmetti veren kamu ve özel tesisi sayısı yetersizdir. Resmi rehabilitasyon ve bakım merkezi sayısı 231, kapasitesi ise 7 bin 535’dir. Özel bakım ve rehabilitasyon merkezi sayısı ise 166’dır ve kapasitesi 14 bin 979’dur (EYHGM, 2017). SGK istatistiklerine göre (2016) yatılı bakım faaliyetlerinde, 26 bin 996 kişi sigortalı olarak çalışmaktadır. Yaşlı ve engellinin bakımı evde geleneksel refah rejimi içinde genellikle kadınlar tarafından yapılmaktadır. Kadın çocuk bakımında kariyerinin başında çalışma hayatından çekilirken, yaşlı ya da engelli bakımı nedeni ile bu sefer çalışma hayatının ortasından sonra çalışmaktan vazgeçebilmektedir. Mevcut sistem içinde bakım hizmetleri, yaşlıya ya da engelliye bakan kadın tarafından sağlanmaktadır. 2006 yılından yoksul hanelerde bakıma muhtaç yaşlı ya da engelliye bakan kişiye bakım ücreti verilmektedir (2017 yılı için 997 TL). 2017 yılı Mart ayı itibariyle 485 bin kişiye bakım ödeneği ödenmiştir (EYHGM, 2017.11). Bununla beraber, söz konusu kişiler profesyonel bakıcı değildir. Sosyal güvenceleri bulunmamaktadır. Bakım sigortası kurulana kadar, bakım ücreti alan kadınların düşük sosyal sigorta primi ödeyerek emekli olmalarına imkân sağlanabilir. Aynı çocuk bakımında olduğu gibi, yaşlı bakım ile ilgili bakım sigortasının kurulması, alanda nitelikli bakım elemanlarının da yetiştirilmesi ile birlikte önemli ölçüde istihdam artışı sağlayabilir. Türkiye’de 2015 yılı itibariyle yaklaşık 3 milyon 272 bin bakıma muhtaç kişi olduğu tahmin edilmektedir. Bunların yaklaşık 1 milyon 927 bini kadınlar oluşturmaktadır. Engelli ve bakıma muhtaç kişiler arasında yoksulluk oranı yüzde 28,4’e ulaşmaktadır. Kurumsal bakım sağlanması ve 1 milyon 500 bin kişinin kurumsal bakım alması halinde, mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak yaklaşık 500 bin kişiye ilave istihdam sağlanabilir. Yılda sadece GSYİH’nın yüzde 1’ini yaşlı ve engelli bakımı için bir fona ayrılması halinde, engelli-yaşlı bakımı ve rehabilitasyonu alanında istihdam artabilir. Söz konusu fonun kaynağı, Genel Sağlık Sigortası Primlerinin bir bölümü ile genel bütçeden fona sağlanacak katkılar olabilir.
Kreş ve anaokullarına 2017 yılından geçerli olmak üzere özel okullara tanınan 5 yıllık vergi muafiyeti sağlanmıştır. Arz yönlü maliyet azalmasına katkı sağlayabilecek söz konusu düzenleme olumludur. Bununla birlikte kreş fiyatları halen çok yüksektir ve talep yönlü desteklere (kreş çeki, vergi indirimi vb.) desteklere ihtiyaç bulunmaktadır. Son yıllarda belediyelerin kreş hizmetlerini yaygınlaştırmalarına dönük çalışmaları bulunmaktadır. Söz konusu çalışmalar olumludur. Bununla beraber çocuk bakımı ile ilgili sağlanan hizmetlerle ilgili standart ve bütünleşik bir politikaya ihtiyaç bulunmaktadır. Kurumsal çocuk bakım hizmetlerinin finansmanı, kurumsal yapılanması, sunulan hizmetler tek bir elden koordine edilmeli ve denetlenmelidir.
Doğum borçlanmasının kadın istihdamını teşvik edebilmesi için aynı erkeklerde olduğu gibi 2008 sonrası işe giren kadın sigortalılar için doğum sonrasında çalışmak kaydı ile doğum borçlanması yapılan süre kadar sigortalılık başlangıcının geriye gitmesinin sağlanması, kadınların istihdamını teşvik edebilir. Hatta doğum yaptığı ana kadar hiç çalışmamış kadınlarda ilk çocuk için daha sonra sigortalı çalışmak kaydı ile doğum borçlanması primlerinin devlet tarafından ödenebilir. Belirtilen durum kadınların istihdamını kolaylaştırabilir.
Primlerini düzenli ödeyen kendi hesabına ve işveren olarak çalışanlara dönük 5 puanlık prim indirimi olumludur. Ancak son 6 aydır işsiz kadınların istihdamı halinde sosyal sigorta primlerinin 54 aya kadar devlet tarafından ödenmesinde olduğu gibi, özellikle esnaf ve sanatkâr kadınlar için ilk defa iş kuran kadının primlerini düzenli ödemesi kaydı ile primlerinin bir kısmı Hazine tarafından karşılanabilir. Söz konusu durum, kadın girişimciliğini desteklemek adına da önemlidir.
Kadınların ortalama gelir seviyesi erkeklerden daha düşüktür. Ortalama ücret seviyesinin düşüklüğü yanında kadınlar arasında ücret farklılaşması erkeklere göre daha adaletsiz bir yapı göstermekte ve bu gelişim devam etmektedir.
Çalışan kadınların toplamda yüzde 7,2’si yarı zamanlı çalışmaktadır. Bu oran en düşük gelir grubunda yüzde 15,9’a kadar çıkmaktadır. Çalışan kadınların yaklaşık yüzde 1’i ek iş baktıklarını söylemişlerdir. Özellikle düşük gelir gruplarında bu oran yükselmektedir. Ek iş arayan kadınların yüzde 40’ı en düşük aylık gelir elde eden gruptandır. Kadınların iş aramama nedeni belirgin bir şekilde ev işlerinden kaynaklanan yükümlülükler ile bakım yükümlülükleridir.
Türkiye’de çocuk ve kadın yoksulluğu erkek yoksulluğunun üzerindedir. Yetişkin yoksulluğu 2014 yılında yüzde 22,4 seviyesindeyken, bu oran çocuk yoksulluğunda ortalama yüzde 32,5’e çıkmaktadır. Cinsiyete göre ise yetişkin ve çocuklarda kadın yoksulluğu erkeklere göre 1 puanın biraz üzerinde daha yüksektir. Kadınların ağırlıklı olarak çalışmıyor olması bu farklılığın temel sebebidir.
Ücret seviyesindeki yetersizlik aynı zamanda kadının içinde yaşadığı hanenin harcama ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. İşgücü verimi açısından da önemli olan bu hususun hanenin yaşam kalitesini doğrudan etkileyecek sosyal yardım ve destek programlarıyla iyileştirileceği düşünülmektedir. Bu çerçevede, sosyal yardımlarda genel bir kural ve yaklaşım olarak sigortalı olarak çalışıyor olmanın getirdiği engelin yumuşatılması gerektiği düşünülmektedir.
Çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerine yönelik olarak modeli orta ve uzun vadede sorunun çözümünde yapısal bir iyileşme sağlayacaktır. Bu şekilde çocuk, yaşlı engelli gibi yetişkinlere yönelik giderlerin hane içindeki mali baskısı azaltılmış olacaktır. Bu yapının sosyal güvelik sistemi ile ilişkilendirilmesi bu yardımların istihdamı destekleyici niteliğini güçlendirmiş olacaktır.
Yarı zamanlı çalışma nedenleri sorulduğunda, özellikle en düşük aylık gelire sahip olan yarı zamanlı çalışan kadınların yüzde 30’a yakını eğitime devam etmesini ikinci ana gerekçe olarak öne çıkarmıştır. Bu kapsamda eğitime devam eden kadınlara yönelik, eğitim kredisi, eğitim materyal desteği gibi başlıklarda sosyal destekler yapılmalıdır.
Merkezi ve yerel kurumlar (belediyeler) arasında koordinasyon ve işbirliği kültürü sosyal yardım ve desteklerin uygulanmasına yönelik geliştirilmelidir. Bu şekilde fonksiyonel bir işbirliği ile yardımların aile, eğitim ve istihdam odaklı bir yönde yeni programlarla güçlendirilmesi ve yerel dinamikleri de dikkate alacak şekilde tasarlanması kaynak kullanımında etkinlikle beraber ekonomik büyümeye de önemli bir katkı sağlayacaktır.
Çocuk yoksulluğu ile yetişkin yoksulluğu arasında belirgin bir farklılık görülmektedir. Bu farklılık Türkiye’de kadın politikalarıyla birlikte çocuğa yönelik kamu politikalarının da gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.